Orijinal Kitap Yorumu

Aşk ve Öbür Cinler – Gabriel Garcia Marquez

Kırmızı Pazartesi vesilesiyle tanıştığım Gabriel García Márquez’in okuduğum ikinci eseriydi. Marquez, muhabirlik yaptığı sıralarda rastladığı bir mezar kazımında 22 metre 11 cm saç uzunluğuna sahip bir çocuk iskeleti görüyor ve bu iskelet ona büyükannesinin çocukluk yıllarında anlattığı saçları yerlerde sürünen, bahtsız kızın efsanesini çağrıştırıyor. Böylece Sierva Maria’nın hikâyesi doğuyor. Hikâyemiz aristokrat bir ailenin kızı olan, küçüklüğünden beri anne-baba sevgisi tatmamış ve kölelerle büyümüş 12 yaşındaki Sierva Maria’nın bir gün kuduz bir köpek tarafından ısırılması sonuncunda manastıra kapatılması ve orada tanıştığı Rahip Delaura ile yaşadığı aşk ile başlıyor.

Kitapta Orta Çağ’daki kilise etkisi, dinin yanlış algılanışı, toplumun bağnazlığı, cahilliği ve insanların olaylara nasıl da at gözlüğünün ardından baktıkları gözler önüne seriliyor. Bununla birlikte Marquez; ötekileştirmeye, sınıf farklılıklarına, ırkçılığa, aile kurumunun önemine, kölelik kültürüne, kuduzla mücadele ve bozuk aile yapılarına çarpıcı bir dille değiniyor. Yazar, okuyucuyu anlattığı dünyaya adeta çekiyor. Kitap karakterleri sayfalarda bir hayaletmişçesine gezinirken ben de betimlenen o rutubetli ve pis mekânlarda üçüncü bir göz olarak yerimi aldım. Her ne kadar işlenen konular, kurgu, tercüme, betimleme ve akıcılık gerçekten kusursuza yakın da olsa kitapta beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Kitabın atmosferi çok boğucu ve ruhsuzdu. Okurken negatif enerjilerle dolduğumu hissettim. Fakat sayfaları hep “Az sonra anlatılanlar açığa kavuşacak.” umuduyla çevirdim. Anlatılanları tam anlamıyla algılayabildiğimi ve kitapla bütünleştiğimi hissetmiyorum. Karakterlerle bir bağ kuramamakla birlikte onları sevmediğimi de rahatlıkla söyleyebilirim. Tekrar okunacaklar listeme ekledim. Umarım ikinci okuyuşumda daha pozitif bir geri dönüş yaparım. Keyifli okumalar^^

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir